26 Ağustos 2010 Perşembe

SU SESİNDE TOKMAK – Filiz Timur

Ah ulan ah,şimdi gülçiçeğin sıcacık yatağında olmak vardı.Tombul kollarının arasında.sabaha uyanmak
-oğlum senin aklın uçkurunda. millet ekmek derdin de sen gülçiçeğin.
-yok abi yanlış anladın derdim uçkur falan değil, hani sıcak bir yatak şefkatli bir kucak
-yemişim senin sıcak yatağını, aradığın şefkatse sıcak bir aş, ya da yuvaysa ananı özleyeceksin
Gülüşmeler sağdan soldan lafa su katanlar.
Grevin yirmi sekizinci günü.Albildiğine geniş bir meydan.Acil durumlar için kurulmuş bir kaç çadırda gönüllü doktorlar.Adım başı çay ocağı.Yol kenarındaki ağaçların çıplak dallarında afişler boy boy.Ve bir dolu battaniye,gündüzler neyse de geceler zemheri.
Sallama çayın yanına bir cigara.En çok ıstan da muhabbet ve greve destek için gelen yoldaşlar.Satı her gün iş çıkışı uğruyor. Bu akşamüzeri Kemal e yün kazak börek,çörek kutu kutu çay kahve bıraktı.Çalıştığı evin hanımı göndermiş.çorbada benimde tuzum olsun demiş.
Nihat böreklere yumuluyor
-vay be kaymak tabaka bizi düşünüyor ha. abi sırtımız yere gelmez.
-oğlum kaymak dediğin senin benim gibi emekçi, öğretmen maaşıyla tutunuyor hayata
-az veren candan çok veren maldan misali
-Aynen öyle Vedat abi. Satının vefa borcu var öğretmen hanıma bizim kıza çok emeği geçti.Hani dersane okul masrafları falan. Sağ olsun elimizden tuttu hep,gücü kadar.
-Körler sağırlar birbirini ağırlar Bizim derdimizi anca bizden olanlar anlar.Bu gece binlikleri havada uçuşturanlarınsa tuzu kuru.Haberi bile olmayacak davamızdan.Bahşiş diye verdiği parayla nasıl ev geçindirdiğimizden.Kokusunu,tadını unuttuklarımızdan haberi bile olmayacak
.Nihat genç ateşli ve asi, kanı deli deli.Tahammülü yok haksızlığa. Küfürün biri bin para, çayını yudumladı, sigarasından son bir nefes çekti İzmariti ayağı ile ezerken kimbilir hangi hırsız, hangi dönek, hangi kaypak vardı burnu delik postalının altında.
-Buradan bir şey çıkmayacak söyliyim abi..Daha sert olmalıyız memleketin bütün emekçilerini buraya çekmeliyiz.güçlerimizi birleştirmeli gerekirse açlık grevi falan.Her yolu denemeliyiz.bak gör o zaman,nasıl kabul edecek p… ler.
Elleri cebinde, yeşil parkanın içinde kaybolmuş gibi, kapişonu kaşlarının üzerine kadar düşmüş,bir ileri bir geri. Volta atıyor,içerde olduğu günlerdeki gibi.
-Abi sıkıldım günlerdir boş boş oturmaktan.Çoğu arkadaşımız zaturre oldu,adamların kılı bile kıpırdamıyor.Gör bak satılacak burası da diğerleri gibi Peşkeş çekecekler yandaşlarına kırk yıllık emeğimizi.Ağzımıza da bir parmak bal.işte o kadar.
Bir an sustu bakışları yağmur damlalarında asıldı kaldı. suyun pıt pıt sesi toprak damlı evlerinin içine yağan yağmurlara götürdü onu.Anası mutfakta ne kadar kap kacak var yayardı evin her bir yanına.Bakır tasa düşen her bir damla su onun beyninde balyoz olurdu.Suyun sesi değirmenin çarkını döndürdükçe güzelleşirdi kulaklarında.Babası, nasılda mutlanır nasıl kudretli hissederdi kendini.Su nasıl gürül gürül aktıysa usanmadan, babası da öyle inandı umuda ve emeğe.Cabbardı ,cesurdu elli kiloluk un çuvalının altında gık demezdi. Güçlüydü Nihat ın babası.
Ta ki ekmek tekneleri değirmenin suyunu kestikleri güne kadar. Babasının çaresiz suskunluğunda kaybolup gitmişti çağlayanın sesi. Dere yatağındaki iş makinalarını gördüğü gündü ilk baş kaldırısı ilk isyanı, kafa tutuşları.Ne oldu?Ağanın yalaka yanaşmalarından bi ton dayak yedi,çığlıkları susuz bir değirmenin çarkları arasında sustu Kestiler sesini soluğunu. Güç ne gürül gürül çağlayan suda ne değirmenin çarkında ne de babasının umuda olan inancındaydı. Güç paraydı, para kimde güç ondaydı. O gün bu gündür sevmez zenginleri
-Uyan oğlum nerelere gittin, kesiliverdi birden sesin soluğun.
-Haklısın abi sesimin soluğumun kesildiği yerlerdeydim.
-gel,gel de ger şu brandayı. afişlerin kırılan çubuklarını çakmama yardım et.
İsteksizce eğildi soluğu buğuluydu, elleri morarmış.
-al geçir şunları ellerine, anan görse yüreği donar garibin.Bilirim sana hiç dayanamaz.
-Bak Nihat; az önce nerelere daldın, ne düşünüyordun bilemem.Ama sana söyleyecek iki lafım var seni severim bilirsin, bana gençliğimi getirirsin her haykırışında. Çiviyi ağzında tutma kaçar boğazına Allah muhafaza. Biliyorum haksızlığa adalatsizliğe tahammülün yok Ama yaşadıklarım bana öğretti ki, yakıp yıkmakla bir yere varılmıyor, keskin sirke küpüne zarar veriyor, olan gene suçsuz günahsız garibana oluyor.Kavgamız ve kaygımız insandan yanaysa, ona ve onun geleceğine dinamit koyamayız unut bunları oğlum,haklıyken haksız duruma mı düşüreceksin bizi.
-suskunluğum seni işkillendirdimi yoksa ilahi Kemal abi. merak etme, plan milan yaptığım yok.Abi telefon senin galiba.
-Ha tabi ya kaptırmışım. Ev arıyor hayırdır inşallah.
-Aslan oğlum benim, bende seni özledim. Biliyorum bu gece yılbaşı, doğum gününüde unutmuş değilim .
Kemal çaresiz bir ifadeyle ellerini ne yapapilirim der gibi iki yana açıyor.
-can balam, aslan parçam, bak burada olmam gerek Evet. bu gecede gelemeyeceğim. Bak üzülme bi formül düşündüm. Ben gelemiyorum ama siz buraya gelebilirsiniz pekala.Yeni yıla sokakta gireriz.Hem yeni yaşını da burada yüzlerce insanla birlikte kutlarız ha ne dersin?Aslan oğlum benim hadi hazırlanın,ben sizi aldıracağım.Ha üzerinizi iyi giyinin.
Telefonu kapattı gözleri buğuluydu. Çocukları mutlu etmek nede kolaydı.
-Gitseydin be abi. çocuk zaten hasta buralarda perişan olmasınlar.
-Olmaz bir şeycik hem zincire birkaç halka daha eklenir kötü mü.Hadi fırla Nihat, çocukları kap gel. Ha dur dur al şunu.
abi diyecek oldu, sonra kevgir misali ceplerini düşündü. Nihat mecbur, aldı kemalin cebindeki son yirmiliği.
-Biz görmesek de bizden sonrakilere yaşanılır bir dünya bırakmaktır ereğimiz ha kemal abi?
Nihat ın sesinde suskun bir ironi, gözlerinde ağlayan bir tebessüm.
Az ilerde davul zurnaya kaptırmış halay çekiyor grevciler. İnada yoksulluğa, inada yolsuzluğa. Tokmak, isyan; tokmak, sağır kulakların umarsızlığında cesur yüreklerin sesi.Tokmak oğlunun astım ilacı,babasının tekerlekli sandalyesi,kızının vitrinde bakıp bakıp ta alamadığı kımızı palto. Ve tokmak, satının tenceresinde lahana dolmasıydı.

FİLİZ TİMUR 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder