26 Ağustos 2010 Perşembe

HELVA TADINDA AŞK Filiz Timur

Ailenin gücü kuvveti yerinde erkekleri, kadın ve çocukları nehrin karşı yakasına birer birer taşıyor, nehrin öteki yakasında karşıya geçmek için sıramızı bekliyoruz.Anam kardaşımı sırtına bağlamış, belindeki halatın bir ucu bana diğeri ablama bağlı.
Babamdan bir haber çıkmayınca amcam bizi arelacele derdest edip, atmıştı kamyonun arkasına. Anam yanına o koskoca evden sadece ziynetlerini alabilmişti amcamdan gizli. Zira canlarımızı kurtarmaktı amcamın derdiTepede ki nöbetçinin Bolşevikler diye bağırması ile anam amcamın dönmesini beklemeden Aras ın buz gibi sularına can havliyle attı kendini. Ben, ablam ve kardaşım birbirimize bağlı Aras ın buzdan beter suyunda sürükleniyoruz. Bu arada silah seslerine karışan çığlıklar, benim ve ablamın çığlıkları balalarım diye feryat eden anamın sesi.
Yüzüme sıcak bir damla düşüyor, kendi gözlerinden önce benim yanağımı siliyor. romatizma bir tek parmaklarının şefkatine dokunamamış. Her sabah annemle, çilekeş ellerini merhemlerle ovuşturuyoruz, anca böyle tutabiliyor elindeki çay bardağını..
-Ee babaanne diye merakla soruyorum. Oysa kimbilir kaçıncı kez dinliyorum, her seferinde ilk kez gibi yüreğim kah aydınlığında aşkın, kah karanlığında hasretin.
Divanın baş köşesi onun yeri o, evimizin en değerli süsü, başımı dizlerine koyup bir iki hekatını dinlemeden uyuyamam çocukluğumdan beri.
-Ee si biliyorsun
-Anlat babaanne lütfen
Onu acıtan kısımlarını kesmek değiştirmek istiyorum öyküsünün.ama öyle çok ki. Acı, onun yaşamının çeşnisi olmuş;yaşlandıkça da kekresi kalmış damaklarında.Son anda kolundan yakalayıp boğulmaktan kurtaran elin aşk olduğunu mutlu sonla bitsin diye öyküsü her seferinde en son bırakır.
-Sonra çığlıklar boğuldu. Aras ın suları kızardı. Silah sesleri karşı kıyıda kaldı. Tıpkı evim, çocukluğum, sevdiklerim, babam gibi.Burası hasretin,acının,yokluğun,yoksulluğun başladığı yer, burası yalnız terk edilmiş harabe yaşamların doğduğu yer.Canlarımı sulara bıraktığım yer. O gün bugündür akan her damla suda can ararım, kana kana içmem bundandır buz gibi suları,ciğerimin ateşini söndürür sanırım, her yudumda onları içtiğimi sanırım da aldanırım.
-Aldanmazsın anne, onlar başka canlarda can buldular. Hep demezmisin Sude nin kınalı saçlarında. ela gözlerinde ablamı görürüm diye.
Annem,canım annem.Babaannemin sevgili gelini. Daha görmedim onlar gibi kaynana gelini. Sabah kahvesini getirdi. Gümüş zarflığın içindeki kulpsuz fincanın yanında çifte kavrulmuş lokumu
-ben de istiyorum kahve.
-kızlar kahve içmez diyor annem, kararırsın. hep korkuyorum kap kara arap kızı olmaktan,bir iki lokuma tav oluyorum.
-Haşmet beyi anlat anne, anlat ki yeni yetmeler aşkın sevdanın öyle saman alevi olmadığını öğrensinler. Konuşan bakışlarından anlıyorum,bana kinaye yapıyor.
-Kınalım bu sabah taramadın saçlarımı.
Sıkıştığım köşeden kurtarıyor babaannem gene beni.
Siyah krep demor örtünün altından gümüş bir ırmak akıyor boynundan omuzlarına Fildişi tarağı,gümüş aynası onun bilmem kaç yıllık yarenleri.
-Babaanne saçlarını biraz kısaltalım ha ne dersin toplaması kolay olur,
.-yok oğul yok bir kadının saçları iman tahtasını örtmeli.
Topluyor tek tek siyah örtünün üzerindeki gümüş telleri,
-saçlarını öyle ulu orta yerlere atma, hele sokağa aman ha.Allah muhafaza bir kuşun ayaklarına dolanırda ah eder sonra kuş sana.Çetin le buluştuğumuz parktaki güvercinlerin parmaksız ayakları geliyor gözlerimin önüne.
-öğlen oldu ben bir aptes tazeliyim.
-Hadi babaanne haşmet beyi anlat daha ezana çok var
-annen doğru söyler biz zamane aşklarını bilmedik .Arı nasıl ki peteğini sabırla dokur,sonra içini balla doldurur,işte hayatı böyle dokumayı, içini balla doldurabilmeyi aşk bildik biz. Zordur bal eylemek hayatı,çok zor.
Kahvenin telveli son yudumunun ağzında bıraktığı pası bir yudum suyla yıkadı. Boğazın daki düğümü çözmek elimde olsa keşke.
- ben biçare kuzusunu kaybetmiş koyun misali meleşiyorum, dövünüyorum.Naçar feryatlarım ne vakit sustu,ne vakit dondum,ne vakit ısındım,ne vakit uyudum,uyandım.Kaç vakit geçti,kaç gün doğup battı bilmiyorum.Gözlerimi yeşil doç kamyonun şoför mahallinde açtım.yanımda haşmet bey,üzerimde şayak ceketi.
Karaköse ye vardığımızda gün ağarıyordu. Çorak ve çıplaktı Karaköse. Kaderimle ortak bir hüznü var dağlarının yüzünde. Yalnız, kimsesiz birer çocuktuk,ben ve karaköse.Bahtı kara yoksul ve çıplaktık ikimizde.
Haşmet bey adı gibi haşmetli babaannemin boyu, boyunun yarısı.yaşı yaşının yarısından da küçük.Sol eli direksiyonda,sağ eliyle babaannemin alnına dokunuyor,uyandığını görünce,
- Oh be korkuttun beni sarı kız, iyicesin değil mi?
Başını sallıyor babaannem.
-Sahi adın nedir senin,hep sarı kız diyemem ya
Sıkılgan mahçup, cılız bir ses,
-Gülbahar,
-Hah işte böyle adın sana çok yakıştı.
Babaannemin yanakları al al. Henüz ergen ve henüz bahar. Kamyonun homurtusu nihayet duruyor, gıcırtıyla açılan kapısı ve haşmet beyin uzanan eli.Gecenin karanlığı ve ayaz Gülbahar’ı ürkütmüş olacak ki sımsıkı kavrıyor haşmet beyin elini.Evi kadar sıcak,babası kadar güçlü adamın elleri.
-kuzum, kınalım uyan artık,
Sıçrıyorum yerimden
-kıldınmı namazını
Ooo namazmı kalır ikindi oldu nerdeyse, bu kadar güzellik uykusu yeter
babaanneme rüyamdaki haşmet beyi anlatıyorum.
-.Rahmetli hayır ister herhal bir helva kavurup dağıtmalı komşulara.
Haşmet beyle harmanladıklari gibi hayatı. Tereyağının kokusunda harmanlıyor ev ununu Geçmişin renkleri ela gözlerinde ki yeşil harelerde yansıyor.
Nasıl oldu nasıl evlendiniz dedemle. hadi bir kez daha anlat, hadi babaanne.
-Hayat boyuma büyük geliyor. Geceleri anam ve kardeşlerim hep rüyamda.Yalnızım,gözüm yaşın olsun biri silsin istiyorum.O kazanıyor,ekmeği taştan çıkarıyor,ben yuyup yıkıyorum,pişirip döşürüyorum. Acılarımı dindiriyor iş yapmak. El işlemeyince keder dağılmaz derdi rahmetli anam. Essahtan da sabahtan akşama nasıl vardığımı çoğu gün anlamazdım.
Yorgun bir günün akşamıydı, tam siniyi kaldıracam yerden, tuttu kolumu.
-bana varırmısın sarı kız
O gün, o an büyüdüm, sanki yer ayağımın altından kaydı.Yüzüm al al.Varmak ne ki, Haşmet beye varmak ona ulaşmak. Duymasın diye kalbimin sesini, odama nasıl sığındım, nasıl sabahı sabah ettim. İçim bir hoş, elim ayağım tutmuyor. Zemine ezem sende bir haller var dedi,anlattım.Bi koşu gitti,elinde bir bohçayla döndü.Bir iki gün sonra.zemine ezemin gelinliği üzerimde, imam kıydı nikahımızı.
-Resmi nikahınız amcam okula başlarken yapıldı değimli?
-Öyle ya oğlanların, birde Yıldız halanın nüfusları yoktu ki okul yaşlarına kadar.
Un kavruldukça rengi koyulaşıyor koyulaştıkça da kokusu yayılıyor. babaannem kokuyla beraber dolaşıyor anılarında.
-Ben onun geride bıraktığı oğlu kızı karısıydım, o benim anam,babam,kardeşlerimdi.Gözyaşlarımızı sildik,eksiğini tamamladık birbirimizin.Taşı taş üstüne koyduk yuva belledik,taşı aş eyledik.Aza kanaat ettik,çoğa eriştik .Variyet ve zürriyet sahibi olduk şükür rabbime.
Telefon. Çetin olmalı, annemden önce seğirttim.Kalbimin sesini duymalarından korkuyorum.
Mutfağa döndüğümde babaannem gözlerimin içine içine bakıyor.
- dedenin gözlerine her baktığımda, her sarı kız, gülbaharım dediğinde, her çocuğumu kucağıma aldığımda;aynen senin şu an gözlerinin parladığı gibi parlardı gözlerim.Aşk ilk gözleri parlatır,sonra tüm hayatı.Annem, ,manidar bakışları üzerimde şerbeti ılıştırıyor.
-Sen, sen ol hayata pes deme. Aşk sen ardından gidersen döner döner bakar sana.Bazen tek bir gülde,bazen bir mendilde büyür.Kanaviçende çiçek yaprak kuş olur,sandığını doldurur.Pişirdiğin aş olur sofrana gelir.Sonra,karnındaki ilk kıpırtıda gülümser sana,süt olur taşar ak memelerden.Aşk senden vazgeçmez kınalı kuzum tek sen git onun ardı sıra.
-Bir iyi kusturmak lazım yağı, ardından ılık şerbeti çektimi içine, odur helvanın makbulü.

Kavrulmalı insan da un misali,kusmalı hırsını,zaafını ki nüksedebilsin şerbet her bir zerresine

Bakır tabaklarda ki helvanın üzeri çatalla nakışlandı. Hayata nakşederek emek vererek sunulan her şeyde aşk vardı.
FİLİZ TİMUR
ARALIK 2009 İATANBUL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder